22 Kasım 2009 Pazar

HASTANE


Bir hastane penceresinden bakınca ne kadar boş ve manasız görünüyor
dışardaki yenil yıl telaşı...

İhtimal, hapishane parmaklıkları arkasından da böyle görünür. Yanağını
dayadığı camda baba hasretiyle bekleyen çocuğun penceresinde, huzur
evi inzivasında, asker avlusunda, yetimler sığınağında, köprü altı
çocuklarının
hayallerinde ya da ne bileyim; morg görevlisinin radyosunda, mezarlık
bekçisinin ekranında...

Her yıl 31 aralık gecesi ''sınırsız eğlence'' diyor televizyonlar...

Bir de bu pencereden baktığınızda, bütün bu heyecanın, her sene biraz daha
yaklaşan o
kaçınılmaz sonu unutma telaşı olduğunu hissediyor insan...

'Vur patlasın, çal oynasın''a bir biçarelik yazgısı...

O cümbüşten uzakta, bir hastane köşesinde hayat muhasebesine çekilince bocalıyor insan...

Yolcu gibi bir yerden bir yere gidiyoruz, iki beyaz bez arasında
kundaktankefene koşarken fark edemiyoruz, geçici olarak emanet aldığımızı hiç
vermeyecek gibi taşırken...

***

Bekleme salonundan ACİL'i seyrediyorum, pencere üstelerinde
güvercinler var
sabahı bekleyen, dışarıda hayat bir lodos, kar sulusepken camı
döverken, üstad Necip Fazıl'ın mısraları geçiyor içimden...

Ne hasta bekler sabahıNe taze ölüyü mezar
Nede şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar...

Akşam inip de mesai bitince, başlıyor taarruz. Devanın peşinde devasa
bir koğuş, kah ayak sürüyerek kah şimdi can verecekmiş gibi soluksuz
öksürerek karşılıyor yeni yılı. Karanlığın battaniyesi saklıyor bitkin hastaları,
bundan sonrası tesbih, dua, şükür, serum...

Karşı sedyede yatan dede akşam 16:00 dan beri burada,arada bir göz göze geliyoruz gülüyor bana,geçtiğimiz 72 yılı nerde geçirdi bilmem ama 73. yıl yoklamasında ''burdaa''. Çığlık çığlığa bir ambulans bölüyor sessizliği...

Gecenin en karanlık olduğu an, sabaha en yakın olduğunuz andır...
İlkin sabah ezanı müjdeliyor gecenin bittiğini sonra gürültülü kahvaltı arabası...

Şimdi herkes ''ya çıkarsa'' diyerek aldığı umudunu kontrol ederken, servisteki yatalakların umudu ise dr.'un iki dudağı arasında, hemşirenin çizelgeye işlediği nabız tutanağında, belki de dilini bilmediği bir patoloji raporunda...

Hayat, eczalı bezler arasından ''iyileş hadi'' diye haykırıyor, bak
yeni birumut doğuyor.

Sabah olupta dede torununu kucağına aldığı zaman anlıyorsun ki...

Bir taraftan dolarken diğer taraftan boşalan bir havuz problemi gibi
hayat, nedense ben hep zorlanırım bu problemi çözerken...

Bugün gitmek mümkün olsa, koştukça yelesinden takvim yaprakları savrulan bir
kısrağın üzerinde, gitsem uzaklara... Bu yıl umut almadım, ne olduğunu
bilmediğim bir umudum var. Sardunyama kar yağdı, anılarım toza
bulandı, çocukluğum Kaf Dağı'nın ardında kaldı, yaşama ağrısı boynuma asıldı...

Ve... Mevlana'nın unutulmaz nasihatı

" Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sizlere içinde inci tanesi vardır "...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder