13 Ocak 2010 Çarşamba

İapetus'un Gizemi Çözüldü !

İapetus’un Gizemi Çözüldü

Satürn’ün uydusu İapetus’un kirli yüzü her geçen gün daha da kirleniyor.
Bu, uzayın bir tür yin yang sembolü sayılan bir yanı kapkara, bir yanı buz beyazı uyduyu
inceleyen bilim insanlarının vardığı sonuç. İapetus’un tuhaf renkleri Giovanni Cassini’nin
Tam boyutlu görseli göster1671’de onu bulmasından bu yana gizemini koruyordu. Araştırmacılar şimdi bunun
kaynağını bulduklarını düşünüyorlar: Satürn’ün etrafındaki yeni keşfedilen devasa toz halkası (Güneş Sistemi’ndeki en büyük halka). İçindeki uyduların tozundan
beslenen halka, düzenli olarak İapetus’un bir zamanlar temiz olan yüzüne kir depoluyor.
Halka çok soluk ancak büyük. Satürn’ün bir diğer uydusu olan Phoebe’nin 17 milyon kilometre ötesine kadar uzanıyor. Bu halkanın yanında rekorun önceki
sahibi, Satürn’ün Enceladus uydusunun buzlu gayzerlerinin meydana getirdiği tozlu “E halkası” cüce gibi kalıyor. Fakat mikrometre boyutlarındaki tozlar halkada sonsuza kadar durmuyor ve halkanın iç kısımlarına doğru sürüklenerek karşılaştığı ilk büyük cisim olan İapetus’un gezegene bakmayan yüzünü kaplıyor.
Hamilton ve çalışma arkadaşları tozun kaynağının da izini sürdüler. Phoebe’nin
de dahil olduğu en az üç düzine şekilsiz (küre şeklinde olmayan) uydu, dev
halkanın içinde farklı yörüngelerde hareket ediyor. Kuyrukluyıldız ve asteroitler bu
uydulara çarptıkça bazı parçalar kopuyor. Kopan bu parçalar birbirine çarparak ve
bölünerek daha fazla uyduya çarpıyorlar. Yani bu şekilsiz uyduların parçalanmaları
İapetus’un gezegene bakmayan yüzüne toz yağdıran halkayı oluşturuyor.
Bu toz oluşturan parçalanmalar Satürn’den başka gezegenlerde de
meydana geliyor olabilir. En dış dört gezegenin hepsinde toz oluşturan birçok
şekilsiz uydu bulunuyor. Araştırmalar, Titania ve Oberon’un gezegene bakmayan
yüzlerinin diğer yüzlerinden daha koyu renkli olduğunu gösteriyor. Voyager
araştırmalarında çalışan bilim insanları da benzer bir durumu Jüpiter’in en büyük
dış uydusu olan Callisto’da gördüler. Bu yüzden Bugatti ve arkadaşları İapetus’un
komşuları tarafından yüzüne toz atılan tek uydu olmadığını söylüyorlar.




Bilim & Teknik - egemenCe

Müzik Prematüre Bebeklere İyi Geliyor !

Müzik Prematüre Bebeklere İyi Geliyor

Archives of Disease in Childhood dergisinde yayımlanan bir araştırmada
bildirildiğine göre, prematüre bebeklere müzik dinletilmesi bebeklerin
ağrılarını azalttığı gibi ağızdan daha iyi beslenmelerine de yardımcı oluyor.
Bebeklerde davranışsal ve fizyolojik iyileştirme amacıyla veya sünnet
gibi yaygın cerrahi müdahalelerde ağrıyı azaltmak için müzik kullanımı
giderek yaygınlaşıyor. Rapora göre müzik dinletilen bebekler
ve ebeveynler sakinleşiyor. Bebeklerin vücut fonksiyonları daha düzenli oluyor,
kanlarındaki oksijen doygunluğu artıyor, daha hızlı kilo alıyorlar ve
hastanede kalış süreleri kısalıyor. Önceki araştırmalar bu yaklaşımı
destekleyecek kadar güçlü sonuçlara sahip değildi. Kanada'da bulunan Alberta
Üniversitesi'nden bir grup araştırmacı, müziğin bu şekilde kullanımının
ne kadar etkili olduğunu görmek amacıyla 1989-2006 yılları arasında
yayımlanan dokuz adet tam tesadüfi deneysel calışmayı seçip inceledi.
Bu makalelerde ele alınan deneylerde farklı deney grupları çok farklı yollarla
incelendiği için kesin sonuçlar çıkarmak pek mümkün olmasa bile, bazı özel
rahatsızlıklarda müziğin tedavi amacıyla kullanımının faydalarına ait pek çok
ön bulguya rastlandı. Bu deneylerdeki veriler çoğunlukla fizyolojik bilgileri,
örneğin kalp atış hızı, solunum hızı, kandaki oksijen doygunluk oranı
ve ağrı gibi ölçümleri içeriyordu.

Başarılı çalışmalardan biri, sünnet sırasında dinletilen müziğin
etkisini incelemiş ve müziğin çocuğun kalp atış hızına, oksijen
doygunluk oranına ve ağrıya olumlu etkisi olduğunu göstermiş.
Yenidoğan bebeklerde topuktan kan alma işlemini ele alan üç çalışmada da,
bu işlem sırasında müzik dinletilmesinin çocuğun davranışına ve ağrıya olumlu
etkisi olduğu sonucuna varılmış. Araştırmacılar, müziğin fizyolojik
parametrelere, davranışsal duruma ve ağrının azaltılmasına olumlu etkisi
olabileceğine dair ön bulguların var olduğu sonucuna varıyor,
ancak bu bulguların iyi tasarlanmış kaliteli çalışmalarla
desteklenmesi gerektiğini de belirtiyorlar.

http://www.eurekalert.org/pub_releases/2009-05/bmj-mpt052609.php

Bilim & Teknik - egemenCe

Kedi mi Mırıldıyor? Bebek mi Ağlıyor?


Kedi mi Mırıldıyor? Bebek mi Ağlıyor?

Kedi mırıltısı düşündüğümüzden daha çok şey ifade ediyor olabilir.
Yeni bir çalışma, kedilerin yiyecek ararken kendilerine özgü seslerini
değiştirdiğini gösterdi. Kedigiller seslerine insanların bebek
ağlamalarına karşı
hassaslığını harekete geçiren yüksek frekanslı bir unsur ekleyerek kendilerini
görmezden gelmemizi zorlaştırıyorlar.

Rakunlar hatta filler bile mırıldayabiliyor, ama bu gizemli sesin en
çok faydasını görenler kediler. Piyanodaki en düşük nota sesinden
farksız olan kedi
gurultusu (27 Hz) aslında bir gülümseme ve memnuniyet belirtisi. Kimi zaman
bir kedi hasta ya da yaralı olduğunda da bu sesi çıkarır; bunun sebebi kendisini rahatlatmak, bizden yardım istemek olabileceği gibi kendi kendilerini tedavi
etmelerinin bir yolu bile olabilir.

Sussex Üniversitesi'nden davranışsal ekolog Karen McComb, kedisi sabah
kahvaltısı için kendisini sabahları erkenden ısrarcı mırıldamalarla
uyandırmaya başladığında, bu sesin farklı bir işlevini keşfetmiş. Kedisi olan
diğer arkadaşlarına da bu mırıldamalar yüzünden uykusuz kaldığından yakındığı
zaman, arkadaşlarının da mırıldayan kedileri tarafından, kahvaltı
versinler diye uyandırıldığını öğrenmiş. Hayvan iletişimi uzmanı olan McComb, bu
mırıldamaların kedi sahipleri üzerinde neden böyle etkili olduğunu anlamak amacıyla
yola çıkmış. McComb önce kedisi olan 10 kişiden kedilerinin seslerini yemek
istedikleri kesin olduğu zamanlarda, bir de dinlenirken veya sevilirken kaydetmelerini istemiş.
Sonra kedisi olan olmayan 50 gönüllüye bu mırıldama kayıtları
dinletilip hangisinin kulaklarına daha acil bir çağrı gibi geldiği sorulmuş. Gönüllülerin %
75'i (aralarında hiç kedisi olmamış olanlar da olmak üzere) aynı
kedinin yiyecek isterken kaydedilen sesinin daha acil ve sevimsiz
olduğunu söylemiş.

Akustik analizler bunun nedenini şu şekilde açıklıyor: Kedi
sahiplerini kedilerine yemek vermeye zorlayan mırıldamaların altında, daha tiz perdeden ve frekansı küçük bir bebeğin ağlamasıyla aynı olan bir miyavlama gizli. Bu miyavlama
ne kadar yüksek olursa, bu sesi duyan insanların aciliyet algılaması da o kadar
artıyor. McComb laboratuvarda, bu gizli miyavlamayı kayıttan çıkardığı
zaman, yani geriye sadece mırıldama kaldığında, bu sesi dinleyenler eskisi
kadar da acil olmadığını söylemiş. McComb'a göre normal bir
mırıldamanın içinde de miyavlama sesi var, fakat fark edilemeyecek kadar
düşük. Bazı kediler dikkatimizi çekmek için bu sesi abartmayı öğreniyor.

Tulane Üniversitesi'nden, kedilerin nasıl mırıldadığını araştıran biyomedikal
mühendis David Rice, yüksek frekanslı miyavlamaların başka sebepleri de
olabileceğini, örneğin böylece kedilerin seslerinin uzun mesafeden
duyulabildiğini söylüyor. Rice'a göre her durumda bu çalışma insanların kedileri değil de
kedilerin insanları eğittiği görüşünü destekliyor. "Kediler hayli
akıllıdır, neyin işe yarayıp neyin yaramadığını hemen öğrenirler". Bu da deneme-yanılma
yöntemiyle öğrenmenin klasik bir örneği.Bu yöntemin McComb'un kedisi
Pepo'nun işine yaradığı kesin. Deneye katılanlar Pepo'nun sesinin en
rahatsız edici ses olduğunu söylemiş, normal durumda çıkardığı mırıldama sesini ise
çok sevimli bulmuşlar. McComb da etraftaki "en eğitimli" kedi sahibinin kendisi
olduğuna karar vermiş.

Merak edenler için rakun mırıldaması:

http://www.youtube.com/watch?v=8K3u6TxQkxg

Bilim & Teknik - egemenCe

Bir Şey mi İsteyeceksin? Sağ Kulağıma Söyle!

Bir Şey mi İsteyeceksin? Sağ Kulağıma Söyle!

Yeni yapılan araştırmalar insanların sağ kulaklarına doğru konuşulmasını
tercih ettiklerini ve sağ kulaklarına doğru söylenen bir işi yapma
ihtimallerinin sol
kulaklarına doğru söylenen bir işi yapma ihtimallerinden daha yüksek olduğunu
gösterdi. İtalya'daki Gabriele d'Annunzio Üniversitesi'nden Dr. Luca Tommasi ve
Daniele Marzoli, insanlar arası iletişimde hangi kulağın tercih edildiğine dair
yaptıkları üç araştırmada, beyindeki yarımküresel asimetri nedeniyle ortaya
çıkan doğal bir eğilimin insanların günlük davranışlarını etkilediğini
gösterdi.

İnsanlarda en iyi bilinen asimetrilerden biri, sözel uyaranları dinlemede sağ
kulağın baskın olmasıdır; bunun, beynin sol yarımküresinin sözel bilgileri
işlemedeki üstünlüğünü yansıttığı düşünülür. Ancak bugüne kadar yapılan ve
insan iletişiminde kulak tercihini inceleyen araştırmaların
çoğunluğunu kontrollü
laboratuvar çalışmaları oluşturuyordu, insanın günlük davranışlarında
ihtiyari olarak hangi kulağın baskın olduğu üzerine yayımlanmış çok fazla
gözlemsel araştırma sonucu yoktu. Tommasi ve Marzoli araştırmalarında,
gürültülü gece kulübü ortamlarında gerçekleşen sesli etkileşimler sırasında
insanların kulak tercihlerini gözlemledi. Birinci çalışmada 286 kişi fonda
yüksek sesli müzik çalan bir gece kulübü ortamında konuşurken gözlemlendi.
Etkileşimlerin %72'sinin dinleyicinin sağ tarafında gerçekleştiği görüldü.
Bu sonuç, laboratuvar çalışmaları ve anketlerle ortaya koyulan sağ kulak
tercihiyle tutarlı ve yön eğiliminin laboratuvar ortamı dışında da doğal
bir şekilde sergilendiğini ortaya koyuyor.

İkinci aşamada araştırmacılar gece kulübü ortamında 160 kişiye yanaşıp
karşı tarafın duyamayacağı, anlamsız sesler çıkararak mırıldandılar ve
deneklerin
kendilerine dönerek sağ ya da sol kulaklarını yaklaştırmasını beklediler,
ardından da konuştukları kişiden bir sigara istediler. Deneklerden
% 58'i sağ kulağını dönerken, % 42'si sol kulağını döndü. Yalnızca
kadınların tamamı tutarlı bir şekilde sağ kulaklarını uzattı.
Bu çalışmada, alınan sigara sayısı ve isteğin söylendiği kulak
arasında bir bağ yoktu. Üçüncü çalışmada araştırmacılar yine gece
kulübü ortamında
176 kişinin kasten sağ ya da sol kulağına doğru konuşarak sigara istediler.
İsteklerini deneklerin sağ kulaklarına doğru söylediklerinde sigara alma
oranları belirgin derecede yüksek oldu. Araştırmacılara göre bu sonuçlar
bir arada değerlendirildiğinde, sözlü iletişimde sağ kulak /sol yarımküre
üstünlüğü olduğunu ve beynin iki yarımküresinin yaklaşma ve kaçınma
davranışları açısında belirgin derecede özelleşmiş olduğunu doğruluyor.

http://www.eurekalert.org/pub_releases/2009-06/s-nst062309.php